top of page
  • Yazarın fotoğrafıUtku Yılmaz

#Tarih, Bisiklet Kurye ve Sıfır Karbon Salımı

Hayatımın son 6 yılında genellikle ERP sektöründe müşteri ilişkileri üzerine çalışıyorum. Şu anda da SAP CRM modülünde uzman olan partner bir danışmanlık firmasında görev alıyorum. Müşterilerimize SAP CRM’i anlatırken farklı sektörlerden başarılı CRM örneklerini vererek kendimizi tanıtıyoruz. Neredeyse tüm CRM sunumlarında olduğu gibi, mahalle bakkalının yaptığı nefis CRM örneklerinden bahsediyoruz: Bakkala gidersiniz, Günaydın bilmemne Bey, diye karşılanırsınız. Her zaman aldığınız sigaraya eli gider bakkalın, nasıl olduğunuzu, çocuğunuzun sınavının nasıl geçtiğini sorar, ülke ekonomisinden ayak üstü bahsedersiniz. Raftaki köyden yeni gelmiş üründen bahseder, siz de ilişkinize güvenerek sipariş edersiniz. CRM yani müşteri ilişkileri yönetimi budur.

Bazı sektörlerde CRM’in adını değiştiririz, çünkü kurum “müşteri” isminden rahatsız olur; üniversite, hastane gibi. Onlar için Öğrenci İlişkileri Yönetimi ya da Hasta İlişkileri Yönetimi deriz. Hizmet sektöründeyken ve kar amaçlı firmalarda görev alırken müşteri kelimesinden pek hoşlanmıyoruz. Halbuki duygusal ilişki kurduğumuz markalara/hizmete müşteri oluruz. Çok iyi olduğunu bildiğimiz ama duygusal ilişki kurmadığımız doktora ikinci kez gitmeyiz. Dünyanın iyi en pizzasını yapan pizzacıya duygusal olarak bağlanmıyorsak müşteri olarak da bağlanmayız. Okurken heyecanlandırmayan dergiye abone olmayız.


Lisede sayısal okumamın nedeni sanırım beni tarihten uzaklaştıran Tarih öğretmenleriydi. Tarihi Osmanlı tarihinden daha da doğrusu mütemadiyen yeni fetihler hedefleyen saldırgan Osmanlı padişahlarından (ya da Osmanlı padişahlarının saldırgan yanlarından) ibaret gösteren Milli Eğitim müfredatını üniversitede okumaya başladığım birkaç dergi sayesinde kınadım. Ben tarihi seviyormuşum, Anadolu uygarlıkları da tarihin bir parçasıymış, tarih boyunca insanlar savaşların dışında bilim ve felsefe ile de ilgilenmişler.

Bu dergilerden biri NTV Tarih’ti. Yalın ve keyifli bir dili vardı. Her ay olmasa da ara ara günlerimi şenlendirirdi. Sonra bir gün sokaklar doldu taştı, sansüre, doğa katliamına, tacize karşı gaz yedik. Bizimle sokakta olan ve bugünün de tarih bir parçası olduğunu göstermek isteyen NTV Tarih kapatıldı. Direniş burada bitmedi. Dergi ekibi Yaşarken Yazılan Tarih’i #Tarih ile yaşatmaya devam etmek üzere önce arşiv dergisi çıkardı, ardından süreli yayın olarak devam etti. Bense bu fırsatı kaçırmadım ve hemen dergiye abone oldum.

Her ayın başında dergim bana geldi, her ay da içim doldu doldu taştı. Ayın ilk 5 gününü dergiyi neşeyle okuyarak, diğer ~25 gününü diğer sayıyı bekleyerek geçirmeye başladım.

Ve aylardan Mart oldu. Ayın 1’i dergi yok, ayın 2’si dergi yok, ayın 3’ü dergi yine yok, ayın 4’ü yok yok. Sabırsız Utku’nun derdine ayın 5’inde derman oldular, hem de dergimi neden çok sevdiğimi hatırlatarak: Mart ayının kapak konusuna bağlı kalarak Bisiklet Kurye ile, İstanbul’da yaşayan abonelere özel sıfır karbon salımı ile.

Bu jest ile müşterisi, abonesi, hayranı olduğum #Tarih’i daha bir zevkle okumaya devam edeceğim.


“Ben tarih okumaktan pek zevk almam.” deseniz de #Tarih’e şans vermeniz gerektiğini düşünüyorum. Bu ay kendinize bir güzellik yapın. Yaşarken yazılan tarihin okuyucu olarak da bir parçası olun.


Sevgiler,

Utku

bottom of page