Her gün bir gazeteci daha işinden kovuluyor. Biz okuyucular, gazetecileri gazetelerinden dolayı tanımıyoruz. Nerede yazsalar, zaten okuruz. Örneğin, Mehveş Evin'in nerede yazdığını kovulduğunda öğrendim. Artık takip etmemeye başlamamışım demek ki. Sosyal medya hesapları, özellikle de blogu varken ne yapayım gazeteyi.
Ancak şu var ki, Mehveş Evin'in yazmaya başlayacağı geniş ölçekli okura sahip yayın organı çok yok. Yakında öğreniriz, ama farklı bir isim beklemiyorum.
Ya da TV programcıları. Enver Aysever kanalından kovulduktan sonra (ki çok da aykırı bir kanal değildi) anlaştığı yeni kanalı muhalif kanal deyince akla ilk gelen kanallardan.
Yalnızca muhalif kanatta bu yapılanma yok. Muhafazakar kesim de hep aynı gazetelerde, hep aynı kanallarda.
Nadiren de olsa aldığım birkaç gazete bana yeter oldu. Çünkü okuduğum tüm yazarlar birkaç gazetede (farklı siyasi noktadaki gazeteler).
Sakal Sizin Mahallede Dini Simge Olabilir, Bizim Mahallede Trend
Aynı fikirdeki gazetecilerin aynı gazetede yazması; tıpkı aynı partiye oy verenlerin aynı mahallelerde oturması, aynı içeceği içenlerin aynı mekanlara takılması, aynı filmlerden hoşlananların birbirini sevmesi gibi.
"Mahallemiz kalmadı, sitelere tıkıldık" diye dövünürken, aslında bizim kopyamız olan komşumuza yaşamaya tıkıldık.
Tüm genç erkekleri etkilediği gibi kardeşimi de sakal trendi oldukça etkiledi. Her aile gibi benim de geniş ailem, kardeşimin sakalını kesmesini dört gözle bekliyor. Ancak son günlerde IŞİD'ci olduğu sanılarak öldürüldü haberlerine izledik/okudukça beklentileri bir baskıya döndü. Endişeden uyuyamayan büyükbabamın, kardeşimi ikna edebileceğini düşünen kuzenimi aramışlığı bile var. Endişelerini yaşadığımız yerleri anlatarak giderdik. Bilmediği bir şey vardı; sakal, bazı mahallelerde dini simge iken, bizim yaşadığımız mahallede trend.
Cumhuriyet mitinglerine gibi giden sosyal demokratlar CHP'nin %80 oy alacağını düşünüyordu bir zamanlar. Üzerinden kaç seçim geçti; o mitingler devam etmese de, sosyal çevresinden dolayı aynı beklentiye devam ediyorlar.
Daha özgür yaşayabilmek için bir tür nüfus mübadelesi yaşıyoruz. Özgürlüğü tercih ettikçe, sadece kendimiz gibi yaşayan/düşünen insanları görmeye başlıyoruz. Ötekinin olmadığını var saymaktan olmadığına emin olmaya kadar gidiyor bu keskin mahalle çizgilerimiz.
Bu durumu tersine çevirebilecek tek şey, birbirini tanımayan, görmeyen, yok sayan farklı ırk, din, mezhep, değer yargılarına sahip insanların birbirine aşık olması gibi geliyor bana. Ancak bu şekilde birbirimizi tanır, birbirimizi anlarız sanki. Yaşasın halkların sevgililiği!
Sevgiler,
Utku
Comments