top of page
  • Yazarın fotoğrafıUtku Yılmaz

Joko'nun Doğum Günü / Rahatsız edici sesler

Bu sezon benim için, tiyatro seyirciliğim bakımından dolu dolu, bir taraftan da doyamadığım bir sezon oldu. Sezonun bitmesini akşam eve gidip ağlayarak geçireceğim.

Henüz sezon bitmemişken, yıl boyunca 'Aaa sen henüz gitmedin mi?' şaşkınlıkları ile geçirdiğim ve soluk soluğa yetişmiş olmamın hem hüznü hem de keyfiyle nasıl seyrettiysem, daha önce karşılaşmadığımızı düşündüğüm koltuk komşum bana, ne kadar tutkulu bir seyirci olduğumu, bunu onu çok mutlu ettiğini söyledi. Sahnedekiler o kadar tutkuluydu ki, seyirciyi içine aynı şekilde alıyordu.


Sezonun Ödüllerini Kapan Joko'nun Doğum Günü

Sezon boyunca ödülleri kapan Joko'nun Doğum Günü'nü ödülleri almaya başlamadan önce de seyretmek isterdim. Ödül almanın, oyunu değiştirdiğini çokça gördüm. Olumsuz gibi görünse de olumsuz bir cümle kurmadım. Genellikle ödüllerden sonra sahnede daha gergin olduklarını düşünüyorum. Sanki artık hata yapma lüksleri yokmuş gibi davranıyorlar. Oysa ki, hata yapma lüksü, tiyatro için nefis bir şans. 


Joko'nun Doğum Günü hakkında

Roland Topor oyunu toplumun ezen ve ezilen taraflarını fiziksel bir ezme ve ezilme bakış açısı ile yazmış. Ersin Umut Güler'in yorumu ile oyun, bir soylu, bir doktor ve dişiliği ile öne çıkan bir kadının Joko'nun sırtına çıkmak istemesi, Joko'nun başta garipsemesine rağmen iş arkadaşlarından annesine kadar herkesin etkisi ile normalleştirmeye başlaması ile çarkın dişlilerince daha da ezilen kravatlı işçi Joko'yu ve dolayısıyla hepimizi konu ediyor. Konu itibariyle ezilene üzülebilirsiniz; ancak oyun ezilenin de ezilme sürecinin bir parçası olduğunu gözünüzün önüne seriyor. 

Öncelikle söylemem gerekir ki, ben de herkes gibi Joko rolüyle Tolga İskit'e bakakaldım.  Oyunun ne vermek istediğini, sade ve ince fikirli dekorun verdiğini düşünüyorum. Sahneye teknoloji ile derinlik kazandırarak, tiyatronun verdiği öyleymiş gibi hakkını kullanırken, bir taraftan da derli topluluğu ile dikkatimizi tek noktada ve sürekli tuttu. 


Oyundan çıktıktan sonra oyundaki sesin ne kadar berbat olduğunu düşündüm. Beni o kadar rahatsız etti ki, kendimi eve kapatıp sessizlik istedim. Üzerinden biraz zaman geçince sistemin rahatsız ediciliğini ses ile vermelerinin ne kadar iyi fikir olduğunu düşündüm. Dans adımları, pirinç ayıklama, örgü örme, böbreğe, dalağa dalma, hepsi birbirinden zorlu, rahatsız edici ve bir kadar da uyumluydu.

Oyun beni hem karakterleri, hem de sesi ile öyle rahatsız etti ki, seyrettiğimden bu yana boynumda ağrıyı hissediyorum. Sanki seyrederken ben de Wanda'yı, doktoru ve Sir Barnett'i taşıdım. 

Bir de kafamın içinde "Bir de sizleri taşımaya başladığımdan beri yere bakıyorum hep, daha önce göğe bakardım." sözü dolanıyor.

Künye

Yazan: Roland TOPOR

Çeviren: Mine G. KIRIKKANAT

Yöneten: Ersin Umut GÜLER

Oynayanlar: Tolga İSKİT, Ayşe TUNABOYLU, Cenk Dost VERDİ, Efe ÜNAL, Merve DAĞLI, Yasemin ERTORUN, Burak ÜZEN, Sercan DEDE

Hareket Tasarımı: Selçuk GÖLDERE

Production Design, Sound Design, Animasyon Post Production: Tufan DAĞTEKİN

Kostüm Tasarımı: Makbule MERCAN

Işık Tasarımı: Alev TOPAL

İllüstrasyonlar: Can BADUR

Oyun Fotoğraflar: Orhan Cem ÇETİN - Saygın SERDAROĞLU http://www.yolcutiyatro.com/tr/


Oyundan sonraki gün Yolcu Tiyatro'nun Twitter adresinde bir seyircinin mektubunu paylaştılar. Mektupta oyunu çok sevdiğinin dışında "yanında oturan seyircinin tutkuyla seyretmesinin onu daha çok heyacanlandırdığını" yazmıştı, üstelik benim gittiğim oyunda. Sanırım koltuk komşum beni yazmış.


Sezon açılsın da, gidin. Tammam?

Utku,

bottom of page