Biz çevre aktivistleri yaşadığımız sürecin küresel ısınma olmaktan çıkıp iklim değişikliği olduğunu gördük; hatta öyle ki bunun bir kriz olduğu ve artık iklim değişikliği dememizin yetmeyeceğini iklim krizi diyerek doğru yere işaret etmemiz gerektiğini hep savunduk.
İklim krizinin burnumuzun dibinde olduğunu biz biliyorduk; ancak Manavgat, Marmaris, Datça, Bodrum gibi çokça kentimizde yaşadığımız orman yangınlarıyla daha fazla kişi krizden haberdar oldu.
Her ne kadar sabotaj olduğu söylense de, sabotaj olduğuna dair bir bulgu olmadığı gibi, en azından yangınların bu kadar geniş alana ve bir anda yayılmasının iklim krizi olduğunu epeyce geniş bir çevre kabul etti. Yani artık iklim krizini günlük hayatımıza aldık.
Hemen ardından yaşadığımız sellerse sabotaj fikrini iyiden iyiye eritti, yani en azından bilimden yana fikir sahibi insanlarca.
Küresel ısınma ve dahi iklim değişikliğini sollayan iklim krizi, artık hepimizin gündeminde.
Peki şimdi ne olacak?
Kaygılardan kaygı beğendiğimiz coğrafyamızda bir eko-kaygımız eksikti, değil mi?
Tek kullanımlık plastik kullanmadığıma dair bir gönderim çok kişiye ulaşınca altına beni destekleyen yorumların dışında "Derdine sıçayımcılar" düştü. (Sosyal medya "hiçbir fikri yoksa da muhakkak bir fikri olan bireyler" ile dolu.)
Doğru, sanki tek derdim bu, tek kaygım da.
Dertlerimden biri, kaygılarımdan biri.
Eko-kaygıyla yeni tanışıyorsanız; yani daha fazla orman yangını, kuraklık ve sel olacağından, suyumuzun biteceğinden, nitelikli gıdaya erişimimizin azalacağından, su savaşları olacağından, tüm bunların iklim göçüne neden olacağından endişeleniyorsanız, aramıza hoş geldiniz.
Ara ara bu kaygılar göğsünüze oturmak, hatta çıkıp tepinmek üzere el ele tutuşuyor. Siz hava sıcak sanıyorsunuz; ama aslında siz yanıyorsunuz. Bu zamanlarda gözünüzün önündeki orman, deniz, gökyüzü gibi doğal ortama bakıp dalıp gidiyorsunuz, yani siz öyle sanıyorsunuz; aslında olan, bir şey olur diye ödünüz kopuyor, göz hapsine alıyorsunuz. Koşa koşa denize atlamak, ağaca sarılıp kalmak, yapabilseniz gökyüzüne uçmak istiyorsunuz; Akdenizlilik bunu gerektirir, biz dokunarak sevmeyi seviyoruz. Anadolu'yu gezip tohum toplamak, toprağın kokusunu içinize çekmek istiyorsunuz. Köyde yaşamak istiyor, çocuğunuzun ağaca çıkmayı bilmesini istiyorsunuz. Hep oluyor bunlar.
Peki şimdi ne olsun?
Size, kaygılanmayın, diyemem. Üzülmeyin de diyemem. Merhemim olsa kendi kel kafama sürerdim.
Krizi fırsata çevirin. Daha anlamlı bir yaşam için adımınızı atın.
Tüketim alışkanlıklarınızı sorgulayın. Satın alacağınız hatta sahip olacağınız her şey için bir kez, bir kez, bir kez daha düşünün: buna gerçekten ihtiyacım var mı? #TüketimAlışkanlıkları
İhtiyacınız yoksa almayın, hayır deyin, reddetin, geri çevirin, iade edin. Nedenini de söyledin. Delirmişlerden kaç kişi kaldık?
Ne yapıyorsanız yapın, en yakınınızdan alın. Soda mı alacaksınız? Yerli marka alın, hatta kendi yerelinin markasını bulun. Giysiye mi ihtiyacınız var? Kendi gardırobunuza bakın. Sizde yok mu? Arkadaşınızın gardırobu var. Onda da mı yok? En yakında üretilen giysiyi alın. #YerelTüketim
50 kuruş daha ucuz olduğu için kötüsünü almayın. Hayalleriniz 50 kuruş değil. Bedelini siz vermiyorsanız, muhakkak biri veriyordur. Ekolojik hayat pahalı diyenlere inat, toplamda daha az para harcayacaksınız. Bana güvenin. #SorumluTüketim
Kendinizi iğrendirin. En sevdiğim taktik. Çok sevdiğim çikolatayı böyle bıraktım. Onun ne kadar yavan, avam, varoş, yağlı, vıcık vıcık olduğuna o kadar inandırdım ki kendimi, şu an yazarken de midem bulanıyor. Naylon poşet mi? Iyyy varoş gibi. Pipet mi? Nasıl yani, 2021'de mi? Sürekli alışveriş mi? Avamlık! gibi.
Taşın altına elinizi sokun. Önce siz yapın, sonra talep edin. Kurumunuzdan, belediyenizden, hükümetten talep edin. Aktif yurttaş olun. İmza kampanyalarına katılın. #ParisiOnayla demediyseniz, deyin.
Sonrası kolay. Tek kullanımlık plastiklerden uzak durun, endüstriyel tarım ve hayvancılık ürünlerinden uzak durun, sadeleşin ve sürdürülebilir ham maddeler seçin.
Daha fazlası için Kentte Ekolojik Hayat bloguna bakabilirsiniz.
Sevgiler,
Utku
Commenti