top of page
  • Yazarın fotoğrafıUtku Yılmaz

Hoş Gelişler Ola 2021

2018 Eylül 1'de arkadaşımla Ekolojik Dönüşüm'ü kurmaya karar verdiğimizden beri çok çalışıyorum. Gece çalışıyorum, gündüz çalışıyorum, yemekte çalışıyorum, uykumda çalışıyorum. PC ya da telefon başında olmasam da, aklım sürekli işte.

Yeni bir fikir, yeni proje ya da en azından fotoğraf karesi; hiç fark etmez, her an işim. İşimi çok seviyor olmama rağmen bu beni çok yordu, tüketti, yeni bir fikir üretemez hale getirdi. Ve bir karar verdim: İşimi zor duruma düşürsem de, her hafta bana iyi gelen birkaç arkadaşımla görüşecek, bir tiyatro oyununa gidecek, çok olmasa da 3-5 saat kitap okuyacak, sokaklarda dolaşacak, barlarda içecek, konserde dans edecektim. Yaptım da. Bana o kadar iyi geldi ki; yeniden ilham bulmaya başladım. Tanıştığım her kişi ufkumu açıyordu. Yeniden eski heyecanımı kazanmıştım, yeniden üretmeye başlamıştım.

Bu çok ilginç, üretebilmeniz için tüketmeniz, düşünebilmeniz için uzaklaşmanız, kazanmanız için harcamanız gerekiyor. Bu sayede zorunluluklardan uzaklaşıp özgürleşebiliyorsunuz.

Bende de öyle oldu.

Kitaplığımı indirdim ve her kitabı sorgulamaya başladım, ben bu kitabı yeniden okumak ister miyim, diye. İstemiyorsam paylaştım, istiyorsam okumaya başladım. Arkadaşlarıma daha çok vakit ayırdım, herkesi çok özlemişim, onlarla tabii ki barlarda görüştüm, umarım kahve içtiğimizi sanmıyorsunuzdur. Bar gecelerinin devamında dans etmeye gittim. Eskisi gibi her hafta bir oyuna gittim. Ne güzel oyunlar seyrettim.

İşimi o kadar çok seviyorum, işim hayatımı o kadar çok kaplıyor ki; arkadaşlarım, kitaplar, barlar, danslar bile beni uzaklaştıramadı, elim muhakkak telefona gitti. Telefon bağımlılığım olabilir, sosyal medya da, hayatı kaçırıyorum hissi de olabilir, onu size bırakıyorum.

Yalnız ne oldu biliyor musunuz? Her bir oyundan önce telefonumu kapatıp arada hatta çıkışta bile bir süre açmayıp devam ettim, oyunun kapısının açıldığı sokakta biraz gezindim, düşündüm. Evet belki oyundan çıktıktan 30 dakika sonra o Utku öldü; ama çok iyi geldi. Haftada 3 saat anda kalmak. Her hafta. Üstelik gönüllü.


Sonra 2020 Mart geldi. Evlere kapandık. Kenti, İstanbul'u, dans etmeyi, tiyatroyu seven, üstelik yeni bir iş kurmuş biri için daha da zor. Yine de kötü diyebilir miyim, bilmiyorum.


Blogu buraya taşırken eski yazılara da göz atma şansı buldum ve hatırladım: bizim çok daha zor ve karmaşık zamanlarımız oldu. Bir tane fotoğraf var, yıkıntıların üstünde orta yaşlı bir kadın ellerini gökyüzünde doğru açmış, yakarıyor, isyan ediyor. O fotoğrafı her gördüğümde içim acıyor, etim sıkılıyor. Fotoğraf, kim bilir hangi katliam sonrası çekilmişti, kim bilir kaç kişiyi kaybetmiştik, kim bilir kaç gün fotoğrafı görmüştük, kim bilir kaç gün korkuyla eve kapanmıştık. Hep, en büyük acıları bulunduğumuz anda yaşadığımızı sanıyoruz. Eski acıları unutuyoruz. İyi ki unutuyoruz, yoksa yaşanmaz.


2014 sonunda Sözlük'te "umarım 2015, 2014'ü aratmaz" minvalinde bir entry açılmıştı. Yazılan her şey "Ay, umarım aratmaz" dedirtmişti; ama 2015, 2014'ü arattı. 2015 çok zor bir yıldı. Ölmemiştik; ama yaşamıyorduk da. Şimdi geriye baktığımda 2015'in yanına bile yaklaşamayacak 2020 geçirdiğimizi düşünüyorum.


İyi ya da kötü, farklı bir yıl yaşadık ve artık başka bir döneme giriyoruz. Yeni dönemimizin ilk yılı 2021'de umarım daha fazla anda kalırız.


2021'de şifalanalım, gezegenimize onaralım, birbirimize sarılalım.

İyi seneler,

Utku

bottom of page